30 Kasım 2014 Pazar

HerPazarBirYazar #20: Harper Lee

28 Nisan 1926'da Alabama da doğdu. Huntington Koleji ve ardından da Alabama Üniversitesi’nde okuyan Harper Lee, Eastern Air Lines’ta çalışırken kısa öyküler yazmaya başladı. Ancak onu asıl ününe kavuşturan 1960 yılında yazmış olduğu Bülbülü Öldürmek adlı romanıdır. Bülbülü Öldürmek ile büyük başarı yakalamış olan Harper Lee, başka bir roman yazmamıştır.

Harper Lee’nin tek romanı olma özelliği taşıyan Bülbülü Öldürmek hem edebiyat alanında hem de sinema alanında büyük başarılar elde etti. İlk olarak 1961 yılında Pulitzer Edebiyat Ödülü’nün sahibi oldu. 1962’de beyazperdeye aktarılan Bülbülü Öldürmek 3 adet Oscar Ödülü’nü kazanarak sinemada da büyük etki yaratmış oldu.
Harper Lee televizyonlardan uzak yaşıyor ve röportaj dahi vermiyor.

ESERLERİ:

- Bülbülü Öldürmek

BAYAN'IN DÜŞÜNCELERİ:

Bülbülü Öldürmek kitabını çoğu kişide gördüm. Konusuyla olsun, yapılan yorumlarla olsun benim ilgimi çekti. Yazarın tek romanı. Kitap çok seviliyor ve yazarın başka kitaplar yazmamış olması da ilginç. Okumak istiyorum, mutlaka... Hem beyaz perdeye de aktarılmış. Kitabını okuduktan sonra bir de filmini izleriz. Tamamdır :)
Düşüncelerinizi merak ediyorum...

Sevgiler!

27 Kasım 2014 Perşembe

#okuduklarım22: Limon Yapraklarının Kokusu/Clara Sanchez


Merhaba!
Adını her yerde gördüğüm, çoğu kişinin okuduğu ve beğendiği Limon Yapraklarının Kokusu kitabını bende okudum. Okudum okumasına da ''olağanüstü ya da harika'' bir kitaptı diyemeyeceğim. Kitap bitti ve ben hala ne anlatılmak istendi, anlayabilmiş değilim. Belki dedim, kitabın sonu beni tatmin eder ama kitabın sonu da çok büyük bir hayal kırıklığıydı benim için.

Hamile bir kadın olan Sandra erkek arkadaşından ve işinden ayrılıp, dinlenmek için bir köye yerleşiyor. Burada yeni arkadaşlar ediniyor fakat bu arkadaşları ondan yaşça oldukça büyük. Tanıştığı yaşlı çift Sandra'nın büyükannesi ve büyükbabası haline geliyor. Daha sonra, Nazi toplama kamplarından sağ çıkmış olan Julian'la tanışıp (bence çok tehlikeli olmasa da) tehlikeli bir maceraya atıyorlar.

Kitapta hiç heyecan duyamadım ben. Olayların çok yavaş gelişmesi beni sıktı. Paragrafları bazen oldukça uzun buldum. Yani çok dolaylı anlatılmış ve bu da hikayenin heyecanını kırmış. Kitapta Sandra'nın aşkı anlatılmak istenmiş ama ben bu aşktan da hiç etkilenmedim. Zaten hemencecik birine aşık oluvermesi bence anlamsızdı...

Kısaca, ben beğenemedim bu kitabı. Çok beğenenler de var tabii. Belki siz daha çok seversiniz okuyunca. Ama benim kitapta en sevdiğim nokta kitap kapağı oldu. Oldukça hoş ve kitap ismi de öyle. Bir de kitap ismiyle, kitapta geçen olayları ben hiç bağdaştıramadım...
Bakalım okuyacak olursanız eğer, siz neler düşüneceksiniz... Şimdilik hoşça kalın.

Sevgiler!

23 Kasım 2014 Pazar

HerPazarBirYazar #19: Cahit Zarifoğlu

Cahit Zarifoğlu, 1940’da Ankara’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Öğrencilik yıllarında sırasıyla ilkokullarda öğretmen vekilliği, çeşitli gazete ve haftalık dergilerde musahhih ve teknik sekreterlik, bazı özel şirketlerde tercümanlık, muhasebe yardımcılığı yaptı. Askerliğinin kıta hizmetini Sarıkamış Dağcı Alayı’nda ve 1974 Kıbrıs Harekâtı’nı müteakip Kıbrıs’ta ikmal etti.

Goethe Enstitüsü’nün dil kurslarına katılmak üzere iki defa Almanya’ya gitti. Bu sırada belli başlı Avrupa ülkelerini ve kültürlerini tanıdı.


1975’de Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’nda mütercim olarak çalışmaya başladı. Bir grup arkadaşıyla “Mavera” dergisinin kuruluşunda ve yayınında görev aldı.

1976’da TRT Genel Müdür Mütercim Sekreteri görevine atandı. Aynı kurumun değişik ünitelerinde raportör, araştırma görevlisi, uzman ve şef olarak çalıştı. İstanbul Radyosu’nda denetçi olarak görev yaptığı sırada 7 Haziran 1987’de vefat etti. Her sene 7 Haziran'da sevenleri tarafından mezarı başında anılır.

ESERLERİ:

Şiir: İşaret Çocukları, Yedi Güzel Adam, Menziller, Korku ve Yakarış, Gülücük, Ağaç Okul
Masal ve Romanlar: İns, Serçekuş, Ağaçkakanlar, Katıraslan, Yürek Dede ile Padişah, Savaş Ritmleri, Motorlu Kuş
Günlük: Yaşamak
Denemeler: Bir Değirmendir Bu Dünya, Zengin Hayaller Peşinde

BAYAN'IN DÜŞÜNCELERİ:

Cahit Zarifoğlu'nu ''Yedi Güzel Adam'' adlı kitabıyla biliyorum. Fakat kitabını daha okumadım. En kısa zamanda alıp okumak gibi bir düşüncem var. Başka hangi kitaplarını tavsiye edersiniz? Yorumlarınızı merakla bekliyorum ^_^

Sevgiler!

18 Kasım 2014 Salı

#okuduklarım21: Küçük Mucizeler Dükkanı/ Debbie Macomber

Merhaba.
Ben bir kitap daha bitirip geldim ^.^
Yeni bir yazarla da tanıştım hem. İyi ki de tanımışım. Bundan sonra ki hedefte mutlaka diğer kitaplarını okumak.

Küçük Mucizeler Dükkanı, dört kadının hayatını konu ediniyor. Hepsinin bambaşka hayatları var... Örgü örmeyi çok seven bir kadının hayatına yeni bir başlangıç yapıp, küçük bir tuhafiye açmasıyla başlıyor her şey.


Dört kadının bu tuhafiyede başlayan dostluğu gün geçtikçe daha bir pekişiyor. Kurulan bu dostluklar her birinin yaşantısını nasıl değiştiriyor, bunu da siz okuyup göreceksiniz :)

Kitabın baş karakteri Lydia adında bir kadın. Fakat benim kitapta en sevdiğim karakter Carol oldu. Onun yaşantısı beni daha bir etkiledi nedense. Eğer karşıma çıkacak olsaydı, ben büyük ihtimal koşar sarılırdım :)

Arka kapaktan şöyle bir yazı paylaşayım;

'' Hayatın içinden dört güçlü kadın,..
Küçük mucizeler, büyük umutlar
Ve dostluğun iyileştirici gücüne dair sımsıcak bir hikaye...

BU KİTAPTA MUTLAKA KENDİNİZDEN BİR ŞEYLER BULACAKSINIZ! ''

Arka kapakta da belirtildiği gibi, bence de kendinizden bir şeyler bulacaksınızdır... Debbie Macomber'ın anlatışını çok sevdim ben. Okumadıysanız eğer mutlaka okumalısınız diye düşünüyorum. 
Kitabın sonunda Macomber; Değerli okurlarım diyerek bizlere kısa bir yazı yazmış. Çok samimi bir dili var Macomber'ın. Kitabını zaten sevmiştim, bu yazısını okuyunca daha bir sevdim...

Diyeceği o ki; okuyun, okutun. 
Kendinize çok iyi bakın.

Sevgiler!

16 Kasım 2014 Pazar

HerPazarBirYazar #18: A. Ali Ural

1959'da Samsun Ladik'te doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Ankara'da tamamladı. İlk şiiri Mavera Dergisi'nde çıktı. Yükseköğreniminin ardından bir süre editörlük yaptıktan sonra Şûle Yayınları'nı kurdu.

1989'da Merdiven Sanat isimli aylık bir sanat dergisi çıkardı. 24 sayı çıkan bu derginin yanı sıra Kitaphaber isimli iki aylık bir kitap-kültür dergisi yayınladı.

Yayın yönetmenliğini de yaptığı bu dergilerde şiir, öykü ve makalelerini yayınladı. Ural'ın yayınlayıp yönettiği dergiler arasında bir şiir ve poetika dergisi olan Merdivenşiir de bulunuyor.

2006-2012 yılları arasında Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul şube başkanlığını yapmış olan A. Ali Ural, bir dönem de Şehir Tiyatroları Repertuar Kurulu üyeliğinde bulundu. İstanbul Uluslararası Şiir Festivali Yürütme Kurulu üyesi olan Ural, “Ejderha ve Kelebek” adlı eseriyle, Türkiye Yazarlar Birliği'nin 2010 Deneme Ödülü'nü aldı.

Üniversitelerde “Yaratıcı Yazarlık”, “Yazılı ve Sözlü Anlatım” ve “Türk Dili” dersleri veren A. Ali Ural, 2012 yılının Şubat ayında birinci sayısı çıkan ve edebiyat ağırlıklı bir sanat dergisi olan Karabatak' ın yayın yönetmenliğini yapıyor. Ural, “Gizli Buzlanma” adlı şiir kitabıyla 2013’te Türkiye Yazarlar Birliği’nin “Yılın Şiir Kitabı” ödülünü aldı.

ESERLERİ:

Şiir:
Körün Parmak Uçları
Kuduz Aşısı
Gizli Buzlanma

Hikâye:
Yangın Merdiveni
Fener Bekçisinin Rüyaları

Deneme:
Posta Kutusundaki Mızıka
Makyaj Yapan Ölüler
Resimde Görünmeyen
Güneşimin Önünden Çekil
Satranç Oynayan Derviş
Tek Kelimelik Sözlük
Ejderha ve Kelebek
Bostancı Bahane


BAYAN'IN DÜŞÜNCELERİ:

Benim yine okumadığım yazarlar arasında Ali Ural. İsmini en çok Posta Kutusundaki Mızıka kitabıyla duymuştum. Kitap açıklaması çok hoşuma gitti. İnşallah bu kitabıyla başlamak istiyorum okumaya. Sizin düşüncelerinizi de merak ediyorum :)

Sevgiler!

15 Kasım 2014 Cumartesi

#okuduklarım20: Ölü Ozanlar Derneği/ N.H.Kleinbaum

Robin Williams oyunculuğuyla sevdiğim biriydi. Ne üzücü ki geçtiğimiz aylarda hayatını kaybetti. İsmiyle anılan kitap, Ölü Ozanlar Derneği'ni okumam gerektiğini düşündüm bende. Kitabın bir de filmi olması beni okumaya iten başka bir neden oldu. Kitabını okudum, kısmetse sınavlardan sonra filmini de izleyeceğim.

Carpe diem -günü yaşa- sözünü vurguluyor kitap en çok.
Çok kalın değildi, severek ve sıkılmadan okudum. Bir de lise dönemlerini ele alması beni daha da içine çekmiş olabilir.

Ailemizin, çevremizdeki insanların günlük hayatta üzerimizde nasıl bir etki yarattığına, yaşamımızı nasıl şekillendirdiğine değiniliyor. İster istemez düşünüyor insan. Acaba hayatımda benim vermem gereken kararlara kim karar veriyor diye...

Kitap anı yaşamamızı, ne olursa olsun daima hayallerimizin peşinden gitmemiz gerektiğini öğütlüyor.
Kitabın sonu beni çok etkiledi. Bakalım film bende nasıl bir etki yaratacak. Boş vaktim olur olmaz yapacağım ilk şey filmi izlemek olacak.

Bence Ölü Ozanlar Derneği mutlaka okumanız gereken bir kitap.

Ölü Ozanlar Derneği Film Fragmanı

Sevgiler!

11 Kasım 2014 Salı

#okuduklarım19: Elif gibi Sevmek/Hikmet Anıl Öztekin


'' Sevmek hesap işi değil,
sevmek güvenmekti, ait olmaktı...
eskidendi...''

''Vazgeçtiğin her haram dünyalık, imanını arttırır...
Bıraktığın her haram sevda, Helaline yaklaştırır...''

Beşeri aşk ve tasavvuf aşkı dile getirilmiş Elif Gibi Sevmek'te. Kitapta Elif'e dair, Yaşama dair ve Babama dair olmak üzere üç bölüm vardı. Çok duygu yüklüydü kitap. Babasından bahsettiği kısımlarda biraz etkilendim fakat diğer kısımlarda beni çokça etkileyen yerler olmadı. Beğendiğim bazı sözler oldu içinde...

Herkes çok beğenmişti kitabı. Bende çok merak etmiştim. Ama beklediğim gibi çıkmadı. Zaten ne zaman beklentiyle okusam bir kitabı, sonu hep hüzün... Her zaman diyorum kendime beklentiyle okumamalıyım kitapları ama yine de engel olamıyorum :)

Kitabı okuyanların bazıları da verilen paraya yazık oldu diye yakınıyor. Ben arkadaşımdan alıp okudum. Eğer kendi kitaplığıma alsaydım da pişman olmazdım sanırım. Kitaplıkta çok hoş duruyor çünkü :) 
Geçenler de Elif Gibi Sevmek 2 kitabı da çıktı. Hemde bu kez gül kokulu. Bir kırtasiyede denk geldim ve elime alıp şöyle bir inceledikten sonra kokladım. Gerçekten çok güzeldi. Sırf kokusu için bile alabilirim :)
Menekşe Kokulu ve Papatya Kokulu Hikayelerden sonra bir de Elif Gibi Sevmek 2 kitabını alırsam kitaplığım çiçek bahçesine dönecek... Oh mis :) Koklar koklar dururum artık...

Kitap genel olarak güzeldi. Ama çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Beğenmedim dersem de olmaz. Artık okuyup okumamak sizi kaldı. :)


Sağlıcakla kalın.
Sevgiler!

9 Kasım 2014 Pazar

HerPazarBirYazar #17: Kahraman Tazeoğlu

Ay’a ilk ayak basıldığı yılın 10 Ağustos’unda doğdu. İstanbul’un çileli ve kesmekeşli ortamında, o şehirde bir ömür harcayacağını bilmeden hep “düşünen” bir çocuk olarak büyüdü. Cevizli semtinde, bir dere kenarında oynarken, mahallenin delisi kovalayınca “korkuyla” tanıştı.

Ailesi İstanbul’un mutena semtlerinden Fenerbahçe’ye taşınınca daha az korkmaya ve Fenerbahçeli olmaya basladı. 6 yasinda ilk kez bir maça gitti ve en sevdigi Fenerbahçe şapkasını çaldırdı. (Bugün bile o şapka için üzülür). 7 kardeşin 2 numaralı olanıydı ve ilerde bir mahalle takımında 2 numaralı formayı giyerek maçlara çıkacağını bilmiyordu.

Ablası okula başlayınca çok kıskandı ve saçını çekti. Bir yıl sonra ise okulunun ilk gününde annesi onu sınıfına sokmayı zor başardı... O gün çok ağlamıştı.
Arkadaşları teneffüslerde çesitli oyunlar oynarken, o hep “düşünüyordu”...

İlkokul bittiğinde bir korku filmi senaryosu yazdığını iddia ederek arkadaşlarına kendini güldürdü. Daha sonra sinema ile sadece “seyirci” olarak ilgilendi. O hep bir sinema tutkunu olarak yaşayacaktı; çünkü siirle daha tanışmamıştı.

12 Eylül ihtilalinde ortaokula başlayacaktı ve tek başına belediye otobüsüne binmeyi öğrenecekti. Daha sonra yağ, tüp, şeker ve gaz kuyruklarında beklemeyi ve soğuklarda üşürken ağlamamayı...

Mahallede her kırılan camdan Tazeoğlu kardeşler sorumlu tutulmaya başlanınca, baba Hayati Tazeoğlu ani bir göç harekatıyla tüm aileyi yeniden Cevizli’ye taşıma kararı aldı. Buna en içerleyense küçük Kahraman oldu. Geride bıraktığı mahalle arkadaşlarını bir gün yeniden görebilmek ümidiyle yanıp tutuşurken birden ilk defa yaşayacağı bir duyguyla karşılaştı. Karşı komsunun kızına aşık olmuştu. Mutluluğu, acıyı, hüznü ve ağlamayı yeniden keşfetti. Bütün bunların toplamının ona şiiri öğreteceğini bilmiyordu. Ablasının yazdığı şiirlerle dalga geçerken hatta “şiir de neymiş; saçmalık” diye iddia ederken gece gündüz şiir yazmaya başladı. Sonunda o terk edildi ama şiir onu terk etmedi. Yine aşık oldu, yine terk edildi, yine şiirler yazdı.

Matematiği gereksiz bir ders olarak gördüğü için, hocaları da onu gereksiz bir öğrenci olarak gördü. Uzun bir süre ara vereceği eğitimini daha sonra bin pişman olarak devam ettirecekti. Bu arada ailesi “eti senin kemiği benim” diyerek onu bir kuaföre çırak olarak verdi. 10 yıl sürecek bu macera özel radyoların açılmasiyla sona erecekti.

Bir yaz gecesi arkadaşının evinde balkon sohbeti yaparken arkadaşının annesi uykusundan uyandı ve “oğlum kapatın şu radyoyu da yatın artık” dedi. Halbuki radyo kapalıydı ve konuşan 19 yaşındaki genç Kahraman’dı...

Çocukluğundan beri özendigi spikerlik hayali daha da derinleserek artmaya baslamisti. Annesi bebekliğinde çok ağladığı zamanlarda onu radyonun yanına yatırır ve susmasını sağlardı. Çok çocuğa bakmakla yükümlü olan bir annenin bulduğu bu çözüm ilerde küçük Kahraman’ı radyocu yapacaktı.

Derken; günlerden bir gün, Türkiye’de ilk özel radyolar açılmaya başladı ve mesleğinde çok önemli bir yere gelmiş olan genç Kahraman, bu işe sevdalandı. Artık o radyocu olabilmek için yıllarını verdiği mesleğini bırakabilirdi. Sıkı bir radyo takipçisi olan genç Kahraman, “Gecenin Serserisi”ni dinleyerek hatta yayın yaptığı radyoya kadar gidip kendisiyle tanışarak hayatında ilk kez bir radyo stüdyosu gördü. Bununla da kalmayıp Orhan Çetin tarafindan programa konuk edildi, şiirler okudu. Gelen olumlu tepkiler kendisini yüreklendirdi ve o gün radyocu olmaya karar verdi. Mesleğini zirvedeyken bırakarak, yayın hayatına yeni “merhaba” diyen Kadıköy FM’de yayına başladı. Sonraki rüzgarlar onu baska radyolara sürükledi ve son durağı en sevdiği ve mutlu olduğu Radyo 7 oldu.

Şimdi Mavi Ada diye bir yerden şiirler seslendirerek gece bunalım oranını yükseltme çalışmalarını sürdürüyor. Kahraman Tazeoğlu’nun “Seni İçimden Terk Ediyorum” “Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi” adli iki şiir kitabı var. Bu kitaplara bir de “Araz” adlı bir romanını ekledi. “Mavi Ada Mektupları” ve “Tutsak Mektuplar” adli iki derlemesini de listeye ekleyerek 5 kitaba ulaştığını söylersek geriye sadece asağıdaki notu düşmek kalır...

Not: Ablası artık şiir yazmıyor.

Kahraman Tazeoğlu'nun hayatı çok farklı bir şekilde anlatılmış. Fakat kim anlatmış bilemiyorum. Sizinle de paylaşmak istedim... Okumadan geçmeyin! :)

ESERLERİ:

  • Yaralı
  • Bukre
  • Bambaşka
  • Araz
  • Kıyısızlar
  • Söz
  • Kayıp Yüzyılın Prensesi
  • Kayıp Yüzyılın Prensesi Oylum
  • Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi
  • Susacak Var
  • Mavi Ev
  • Seni İçinden Terk Ediyorum
  • Eyvallah


BAYAN'IN DÜŞÜNCELERİ:

Kahraman Tazeoğlu hiç okumadım nedense. Fakat sözlerini beğeniyorum. Kitaplarını okuyanların bazıları, fazla aşk içerdiğini söylüyor. Bende pek okumak taraftarı olamıyorum bu nedenle. Kahraman Tazeoğlu'nu çok sevenlerde var. Sizce okusam mı? :)

Keyifli pazarlar diliyorum.
Sevgiler!

6 Kasım 2014 Perşembe

#okuduklarım18: Ya Ölünce Bitmiyorsa/Selami Çapın

Merhaba.
Keyifleriniz nasıl? Umarım iyisinizdir. Ben çok da iyi sayılmam. Malum sınav haftaları başladı okulda. Sınavlar arasında kitap okumakta pek mümkün olmuyor. Fakat okumaktan da vazgeçemiyorum, az olsa da okumaya çalışıyorum. :)

Geçenlerde bahsetmiştim. Selami Çapın'ın bana imzalayıp, göndermiş olduğu Ya Ölünce Bitmiyorsa kitabını okuyup bitirdim. Kitap ilginç bir konuya sahip olmakla birlikte, gayet akıcıydı.

Kitabın baş karakteri Şerif. Şerif'in en büyük isteği sadece kendi çıkarlarını düşünen insanları değiştirmek, bir şekilde mutlu bir yaşam sahibi olmalarını sağlamaktır. Bunun için beklediği tek şey küçük bir işaret ya da mucize. Her ne kadar bu işareti ya da mucizeyi beklese de mümkün olmaz. Ve Şerif intihara kalkışır. Olaylar bu intihardan sonra başlar.

Kitap okurken hem düşündürüp bazı şeylerden ders çıkarmamızı sağlarken, ölüme karşı farklı bir bakış açısı da kazandırıyor.Selami Çapın romanıyla ilgili olarak:
''Birçok klasikle rahatlıkla kıyaslayabileceğiniz bir kurgunun yanı sıra, belki çok sert eleştiriler getireceğiniz, ya da bastırmak istediğiniz duygularınızın kaynağını keşfedip, engellemenin yollarını bulabileceğiniz birçok çözümlemeyi de okuyacaksınız bu romanda. Şerif’in hikâyesini soluksuz okurken, romanı bitirdiğinizde çok farklı bakış açılarına sahip olduğunuzu göreceksiniz. En sert haliyle karşımızda durmasına karşın ölüme nasıl ve neden bu kadar kayıtsız kalabildiğinizi, bunun size nelere mal olabileceğini bir de benim bakış açımdan göreceksiniz'' diyor.

! Hatırlatma

Selami Çapın-Ya Ölünce Bitmiyorsa İmza&Söyleşi

Tarih: 9 Kasım Pazar
Saat: 17:00-18:00
Yer: Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi

Ya Ölünce Bitmiyorsa kitabına imzalı sahip olmak isteyenler gidebilirler :) 
Mutlulukla kalın.

Sevgiler!

2 Kasım 2014 Pazar

HerPazarBirYazar #16: Reşat Nuri Güntekin

    Reşat Nuri Güntekin, 25 kasım 1889’da doğmuştur. Annesi Kars valisi Yaver Paşa’nın kızı Lütfiye Hanım, babası askeri tabip Nuri Bey’dir.
Kazandığı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini 1912 yılında bitirmiştir ve hemen 1 yıl sonra Bursa’da öğretmenliğe başlamıştır. Türkiye’de bir çok okulda görevini sürdürmüştür. Güntekin roman, öykü, oyun yazarıdır.

    Ek olarak Paris’te Kültür Ateşeliği, Çanakkale milletvekilliği ve milli eğitimde müfettişlik yapmıştır. Eseri Çalıkuşu’nun 1922 senesinde Vakit gazetesinde yayınlanmasıyla şöhret kazanmıştır. Eserlerinde genelde Anadolu’yu anlatır, taşradaki sorunları ve bu konulardaki kendi görüşünü yansıtır.


    Reşat Nuri Güntekin kanser tedavisi için gittiği Londra’da 1956 yılında hayata gözlerini yummuştur.
Naaşı Karacaahmet mezarlığında toprağa verilmiştir.
Ölümünden sonra bütün eserleri eşi tarafından tekrar bastırılmıştır. Büyükada’da yaşamıştır ve Madem Mahallesindeki evi sevenleri tarafından sık sık ziyaret edilmektedir.

ESERLERİ:

Roman: Çalıkuşu, Gizli El, Dudaktan Kalbe, Damga, Gökyüzü, Ateş Gecesi, Yeşil Gece, Bir Kadın Düşmanı, Acımak, Yaprak Dökümü, Kızılcık Dalları, Gökyüzü, Eski Hastalık, Ateş Gecesi, Değirmen, Miskinler Tekkesi, Harabelerin Çiçeği, Sönmüş Yıldızlar, Kan Davası, Son Sığınak, Kavak Yelleri
Hikaye: Sönmüş Yıldızlar, Olağan İşler, Leyla ile Mecnun, Tanrı Misafiri
Gezi Yazısı: Anadolu Notları



BAYAN'IN DÜŞÜNCELERİ:
Reşat Nuri Güntekin'le daha tanışmadım. Güz Okuma Şenliği kapsamında tanışma fırsatı yakalayacağım inşallah. Şenlikte Dudaktan Kalbe ve Acımak kitaplarını okumayı düşünüyorum. Dudaktan Kalbe kitabının dizisi çekilmiş ve Çalıkuşu, Yaprak Dökümü, Kavak Yelleri de öyle...   Siz eğer okuduysanız, hangi kitaplarını tavsiye ederdiniz? Yorumlarınızı bekliyorum...

Sevgiler!