29 Mayıs 2014 Perşembe

#okuduklarım2: Ada Şiirleri/Melisa Gürpınar

     Melisa Gürpınar'ın şiirlerinde, yaşanan mekandan özlenen bir düşe,yaşamı kuşatan bir darlığa, ya da üretimi kamçılayan yalıtılmış bir alana, yalnızlığın anlatımında bile yetersiz kalan bir sözcüğe dönüşen bir kavram oluyor, ''Ada''.
     Elli üç şiir boyunca geçmişle bugün arasında gidip gelen, ''gümüş saplı bir aynada''kendisiyle yüzleşen şair, inceliklerle, imgelerle dokunmuş bir dille denizi, güneşi, kuşları, çiçekleri, hüzünlü gün batımlarını, şarap ve zeytinyağı kokularını, eski aşkları, özlemleri anlatıyor.
    Bana diyecek söz bırakmayan arka kapak yazısından...


     Melisa Gürpınar, ''Ada'' sözcüğünde birçok duyguyu bir araya toplamış ve şiirleri okurken sizi kendi dünyasına hapsediyor. Şiirleri okumaya başladığınızda zamanın nasıl akıp gittiğini farkedemiyorsunuz bile ya da  sayfaların ne kadar hızlı tükendiğini.
Öncelikle kitabın ilk sayfasında şöyle sesleniyor Melisa Gürpınar:
     '' Ey okur,
        ne olur aramızda kalsın
        anlattıklarım.
        Ve dostumsan benim
        kitabımın kapısını
        içerden çal ki,
        anlaşılmasın kağıttan bir kayıkla
        her gün biraz daha
        karalardan uzaklaştığım. ''
   Melisa Gürpınar'ın anlattıkları hep bende saklı kalacak ve hep onun dostu kalacağım. Umarım sizlerde bu kitabı okuduğunuzda dost kalabilme fırsatını kaçırmazsınız. Şimdi sizleri kitapta sevdiğim ve beğendiğim bazı satırlarla baş başa bırakıyorum. Sevgiyle ve dostlukla kalın....

 Sayfa 37:
'' Ilık geçen kışlar gibiydi
   aşkın mevsimi,
   ne başlar
   ne de biterdi istendiğinde. ''

 Sayfa 52:
'' Eğer gül isen
  yediveren ol çocuğum
  derdi ninem.
  Bir kar tanesiyle
  göz göze geldiğinde
  diren,
  mayıs güneşi değildir çünkü
  her mevsim tenine değen
  ve hemen bükme çıplak boynunu,
  can evini üşüten
  bir sözcük bile duysan
  sevdiklerinden. ''

17 Mayıs 2014 Cumartesi

#okuduklarım1: Senden Önce Ben/Jojo Moyes

   Senden Önce Ben, Jojo Moyes
   Pegasus Yayınları, 480 sayfa

  Sözlerime nasıl başlasam bilemiyorum. Kitabı bitirdikten sonra yorumlayabilmek için uzun süre beklemek istedim. Üzerimden adeta tır geçmiş gibi bir etki yarattı bende bu kitap. Tamamen kurgu bir roman olmasına rağmen yaşanmış bir olayı anlatırmış gibi gerçekçi yazmış Jojo Moyes. Tekrar, tekrar söylüyorum, bir kez daha ellerine sağlık... :)
   Kitabı almadan önce ve aldıktan sonraki duygularım aynıydı aslında. Bende bir etki yaratacağını tahmin etmiştim. Fakat beni bu kadar etkileyeceğini ve uzun süre etkisinde kalacağımı hiç tahmin etmemiştim. 'Senden Önce Ben' başlığının hakkını, içerdiğiyle veriyor hakikaten.
   Kahramanımız Lou; ya da Louisa Clark (bende kitaptaki gibi Lou diye hitap ediyorum) ile birçok ortak noktada buluştuğumuzu sanıyorum. Samimi, içten, tatlı ne bileyim işte kendimi onda buldum gibi bir şey... Belki de kitaba bağlanmamın en büyük sebebi buydu ama tek bir neden bu sayılmaz.
   Lou yirmi altı yaşındadır ve bir kafede çalışmaktadır. Altı senedir çalıştığı kafede ki işini hiç beklenmedik bir an da kaybeder ve başka bir iş aramaya başlar. Fakat iş arama çalışmaları pek sonuç vermez.
   Lou ve Will'in yolları; Will bir kaza sonucu kötürüm kalmasıyla annesi Camilla'nın bakıcı aramaya başlamasıyla kesişir. Lou burada altı aylığına işe alınır. Lou bakım konusunda bilgi sahibi değildir ama Will'in fizyolojik ve tıbbi bakımını üstlenen bir hemşiresi vardır. Lou, Will'e bir anlamda motivasyon adına işe alınmıştır.


   Lou neşeli biridir ve bardağa dolu tarafından bakabilen biridir. Fakat Will her zaman aksi ve inatçıdır. Lou her ne kadar Will ile anlaşamasa da işine devam etmek zorundadır. Bu dönem sırasında Lou'nun bir de sevgilisi vardır. Zor günler geçirmektedir. Sevgilisinin de tuhaf yönleri var gerçekten...
  Anlattıklarımın dışındaki diğer detayları ve heyecanlı noktaların sizin okumanız daha iyi olacaktır ki ben burada sözlerime son vereceğim... Şunu da dile getirmeden edemeyeceğim, gözyaşlarınız bu kitabı okurken sel olacak ve sonsuza dek saklı kalacak...  
  Keyifli okumalar...